Hegemonik Erkeklik Krizi ve Yeni Türk Sineması’nda Erkeklik Halleri
1990 sonrası sinema anlatılarına odaklanan çalışmalar, bu anlatılarda “erkeklik krizinin” önemli bir sorun olarak belirdiğini tespit etmektedir. Sosyolojik dönüşüme bağlı olarak hegemonik erkekliğin ve krizinin tartışıldığı koşullarda, sinema anlatıları da erkeklik sorununu merkezine taşımıştır. Bu...
Guardado en:
Autor principal: | |
---|---|
Formato: | article |
Lenguaje: | EN TR |
Publicado: |
Erciyes University
2020
|
Materias: | |
Acceso en línea: | https://doaj.org/article/92fea6b90d6341eb86b059e6fd533f44 |
Etiquetas: |
Agregar Etiqueta
Sin Etiquetas, Sea el primero en etiquetar este registro!
|
Sumario: | 1990 sonrası sinema anlatılarına odaklanan çalışmalar, bu anlatılarda “erkeklik krizinin”
önemli bir sorun olarak belirdiğini tespit etmektedir. Sosyolojik dönüşüme bağlı olarak
hegemonik erkekliğin ve krizinin tartışıldığı koşullarda, sinema anlatıları da erkeklik
sorununu merkezine taşımıştır. Bu çalışma 1990 sonrası anlatılarda ortaya çıkan
çatışmayı modernleşme süreci anlatıları ile bir süreklilik içinde ele almaktadır. Geleneksel
anlatılarda var olan çatışma ataerkil ideoloji’nin kadın konumunu gelenek, din, vatan
ve aile gibi kavramlarla ele alması ile şekillendirilirken, 1990 sonrası anlatılarda kadın
konumu bu tür toplumsal kavramlarla ilişki içinde ele alınamaz hale gelmiştir. Kadın
konumunun bir üst anlatıya başvurarak ele alınamadığı bu anlatılarda erkeklerin konumu
ve erkeklik belirgin bir sorunsal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üretilen metinler bu bağlamda bazı tematik bütünlükler üretmektedir. Erkek karakterin
bir anti kahraman ve negatif özne olarak sunumu, öykünün geleneksel söylemlerle
kapatılamayışına karşılık karakterin ölümü ya da açık uçluluk bu metinlerde belirgin
bir eğilimdir. Şimdiki zaman ve buradaki mekânda yaşanan istikrarsızlığa karşı zaman
ve mekânı yadsıyarak erkek kimliğini tehdit etmeyen anlatıların üretilmesi önemli bir
eğilim olarak belirmektedir. Buna karşı şimdiki zaman ve mekânı konu edinen metinlerde
anlatıların kadınsızlaşması, kadın düşmanlığı ya da kadının salt arzu nesnesi olarak ele
alınması belirginleşmektedir. Ek olarak erkek dayanışması ve babanın aranışı, susan ya da
konuşamayan erkek karakterlerin çoğalması ve bu erkeklerin ürettiği çok yönlü şiddet bu
filmlerde tekrar eden önemli bir motiftir. Öykülerin merkezini erkekliğe yönelik bunalım
söylemleri alsa da öykülerin erkek merkezli olmaya devam ettiği görülmektedir. Ek olarak
cinsiyet ve erkeklik kavramlarının, anlatılarda farklı alanlara yayılan konuları belirleyen
bir üst-ilke şeklinde konumlandığı görülmektedir. |
---|